23 Kasım 2012 Cuma

beden ölür peki ya iz ?


20 li yaşlarında yağız delikanlıydık bi zamanlar.kızlar bacımızdı devrimden öte diyarda...ve aşk saklı acımızdı bastırılmış emperyalist duygularımızda.içimize atıyorduk olabildiğine dürtülerimizi- serenad yerine slogan vardı dilimizde ,elimizde bir tutam saç yerine marx-kapital ...ölümüne sevmek şimdiki zamanda tek bir bedene endeksli iken biz di’li geçmişte halkımıza sevdamızdan feda ettik canımızı...anarşist idik faşizan ruhlu sam amca kuklalarının gözünde , binlercemiz mevzilerinde omuz verdiğimiz memleketin ‘askısı’ ile tanıştı yüzlercemiz gibi yüksek gerilime kapılmadan önce ve onlarcamız elde mavzer boynumuzda darağacı ; katledildik- ama en büyük aşkımızdan dönmedik ..yıllar geçti mezarlarımıza kan gülleri taktılar ama biz hiç ölmedik ...

11 Ekim 2012 Perşembe

günden güne görünenler kılavuzu ve bi tutam umutsuz gelecek..

kaos vardı ortalık diyarda , tepedekiler keyiflerinden ödün vermezken diptekiler yenilmişliğin alışkanlığın esiri idi ; söylenen sözleri haksız çıkarmamak için ezilmiyorlardı ; filler tepişir çimenler ezilir'den bi haberdiler çünkü.hayvancılığın köylerden kente taşınması da onlar sayesinde oluyordu çünkü göz göre göre koyunlaşıyorlardı oysaki teknolojik gelişimin insanları robotlaştırdığı günümüzde biz ne açıdan modernleşebildik ki diye düşünmüyordu kimsecikler,kötüleştikçe bulanıklaşıyordu geleceğe dair hayallerimiz,biz yurtta sulh'un mücadelesini yıllar sonra tartışırken cihanda sulh'un çatırdadığını gördükçe de iyice gömüyorduk o masum hayallerimizi üstelik namazsız niyazsız ; baştakiler yüzünden...

1 Ekim 2012 Pazartesi

10'un ardından ...

Efsaneler ölmez şekil değiştirir'i ilk duyduğumdan beridir girdiğim her dükkanda efsane kostümü aradım durdum ben oysa ki unutulmazlar arasına girmek demek sonunda mutlaka çile demekmiş efsane olmak demek bi yerde sevdiğini bırakmak demekmiş..efsane olmak demek doğduğun topraklar yerine doyduğun topraklardan ayrılırken acı çekmek demekmiş...tüm bu öğrendiklerimizin yanında efsane demek Alex De Souza demekmiş...hüznümün tarifi yok gönlüm gidişine hiç razı değil be doktor keşke sen kalsaydın ben bir ömür sürgün hayatı yaşardım...

28 Temmuz 2012 Cumartesi

uyur uyanık..

uykusuz gecelerimin sebebi senin rüyalarında uyanık oluşumdandır belki,belki de kabuslarla ciddi düşünmeliyim artık senden sonra.. öyle ki gittiğinden beri tek yapabildiğim sıçrayarak uyanmak sevgili...ha yeri gelmişken anca rüyanda görürsün dediklerin kabuslarıma yenildiler..böyle dramatikleşmek zorundamıydı diye düşünüyorsundur belki dünyanın herhangi bir toprak parçasında ve ağız dolusu küfrediyorsundur aklına gelen bir şarkıda gecenin körü ve yıldızlar,yıldızlar alabildiğine kaplamıştır göğü..

25 Temmuz 2012 Çarşamba

asker iken karalanan..

Zaman aşımına mı uğramıştı yaralarımız , yoksa tartısı mı bozulmuştu ruhumuzun,insanlığımızı zulada bırakmamız nedendi ? ve göz göre göre neden kaybediyorduk ortaya ömrümüzü koyduğumuz bahislerde...Sebebini bilmek'di ağır olan böyle sikik zamanlarda ; oysa hiç kol saatimiz olmamıştı bizim , akreple yelkovan'a hasretlik yaşardık ve zamanı gece bile gölgemizden anlardık ; ha beş dakika fazla ha on dakika az ne farkeder...
Yıllara meydan okurken günlerin esiri olmak kaderimizin adıydı piç doğmuş şimdiki halimizin,biz böyle sanmıyorduk hayatı ama sanrılardan ibaret olana inananlar halisünasyon görüyordu,olsun biz aynaya baktığımızda ruhumuza kördük

21 Temmuz 2012 Cumartesi

terkediş...



faili meçhul olanın faili benim şimdi,
müebbetlere göğüs gererim de bi senin terkedişin darağacından çok acıtır 
canımı..
işkencelere dayanırım,
çözülmem filistinin askısında,
falakaya yatsam akmaz kanım ve elektrik de verseler ruhuma konuşturamazlar, 
aşklık grevine başlarım durduramazlar slogan atarım susturamazlar ama dedim ya 
hepsine göğüs gererim de bi senin terkedişin acıtır 

canımı...

14 Haziran 2012 Perşembe

karmakarışık düşünceler kumpanyası

askerdim ben yılın ilk karını gördüğümde,otogardan beni vatani göreve yollayanların gözlerindeki ışık benimkinin yanında büyük patlama'yı andırıyordu, hani 'güneş dünyamıza yüzyılın en yakın mesafesinde' die tabir edilenden daha parlaktı o bakışlar.Bense saçlarım 6 yıldan sonra ; öncesinde de hiç olmadığı kadar kısa  ve john doe'yu andıran bir suratla otobüsün canımdan bana el sallayanlara bakar haldeydim...28 yıl boyunca ( 6 yaşıma kadar olan kısmı saymazsak ) dolu dolu ve yoğun geçmiş olan ( ve dante'ye göre yolun yarısına 7 yıl kalan) ömrümün 6 aylık kısmına mecburi hizmet'in en sancılısı olan Er statüsünde devam edecektim...güldüren ve sinirlendiren hatta hüzünlendiren anılar biriktirdim,74 cm kar'ın içinde 7-8 km yol yürüdüm bir gece,ertesi gündüz hücumbotun başında nöbet bekledim..sivil hayattan ve gerçek hayattan kopukluk da tüm bu eziyetlerin ortasından sığınacak tek şeyin ankesörlü telefon olduğunu öğrenmekle katmerlendi..sıkı dostlar edinmişken hayatım boyunca belki de asla göremeyeceğim kaypaklığın üniformalı halini gördüm hergün ve tek bir gün gülümseyebildim iki dakika sonra surat asmadan(17 Mayıs)..Fenerbahçeli olmanın her maç günü küfürlere mecburen seyirci kalmak demek olduğunu anladığımda 2-1 lik arena galibiyetine bile sevinememiştim,' bu da şike gene şike' lafları 12-4 nöbeti bitene dek sürmüştü ve sabah uyanma kavramı da olmadığından günümüz gecelerimiz ve haftalarımız yemek sırasında Fenerbahçeli olduğumu bilenlerin yaptıkları şuursuzluklar ile geçip gitti...ts-bjk maçında birbirine çatallarla saldıran iki üst devrenin 14 günlük disko maceralarından sonra(bilmeyenler için Disko ; DJ Erbaş'ın sahne aldığı yer) edilen küfürlere duyarsız olmak mecburiyet içinde mecburiyetin ta kendisiydi çünkü 17 mayıs'a 1 saat dahi eklenmesi demek ölmekten beterdi...gelirken yanımızda durmayanlar dönerken olurlarmı diye düşünmemeyi de öğrenmiştik tabur çalınma öncesi gezintilerde,aslolan hakikatle bize bağlı olanlar ve hatalarımız olsa da sevgisi daha ağır basanlardı ;kuzum'du,tunc'um du umut'um du...hatasız kul olmaz'ı söyleyeli yıllar olmuş Orhan baba bile tanımadan anlardı hislerimizi ama bazımız cami avlusu kaderligillerden beterdi o zamanlar.göz göre göre yıllara meydan okurken günlerin esiri olmuştuk askeri lugatta ; yüzellibeş günün özeti bu cümlede saklıydı işte...


 ve şimdi 17 mayıs tan neredeyse 1 ay sonra ben bu sefer yılın ilk kavurucu sıcağını görüyorum,vatani görev kostümünü ufaktan üzerimden çıkarırken alışmaya çalıştığım hayatta bocalasam da henüz teslim olmuş değilim bu olayın araf'ına,şaşırmam gereken şeylerin olması bir yana sanki olacakları önceden biliyor gibi oluyorum ; bir sabah Aziz Başkan'ın muhteşem savunmasını an be an takip ediyorum ama biliyorum ki Themis'i utandırması bile boşa..sonra başçığırtkan'ın kendisi 9 doğurma'yı bile yaşamamış olan o efendinin kürtaj yaygarasını dinliyorum ; acaba gene kuliste neler oluyor diyor bu muhteşem(!) zihinsel şovu izleyip alkışlayan onlarca sürü'ye inat ben fesat(!)lığımdan illa arkada dönen dolaplara bakıyorum lunaparkla alakası olmadan...memur onlarca eşim dostumun isyanlarına şahit oluyorum ama içimden 'mücadele sürmeli ama nah alınır o zam' dediğim an bir okuyorum ki dubai'ye yeni atanan bir devlet görevlisine OnDörtBin dolar maaş !


zaman geçiyor hergün yeni akıl oyunlar'ı (john nash halt etsin) ile güne başlıyor ve her gün ancak sosyal ağlardaki ufak tefek karşıt görüşler i görüyor ve hepsine içimden ; klavye başında muhalefet yapmak yerine takım tutsaydınız hatta sırf bu olaya isyan için Fenerbahçeli olsaydınız diyorum..Ben askerde iken yaşadıklarımdan ve zulme karşı yapılmak istenene karşı duruşumuzdan ötürü Fenerbahçeliliğimle gurur duyuyorum..cihan kırmızıgül'ü kilometrelerce uzaktan düşünüyor,berna ve ferhat'a üzülürken hala ve hala sendrom'un stockholm versiyonuna tutulmuş caa'nım milletiNi gördükçe içimden ağız dolusu sövüyorum....


belki karman çorman olan fikirlerimi birleştirmeye çalışsam en baba puzzle; parçalarından utanır diyerek affına sığınıyorum bu yazılanları okuyacak olan herkesin... saygılar

17 Mart 2012 Cumartesi

üvey bir yangın

Sigara içmenin cezası 69 liraydı meskun mahalde ama diri diri insanları yakmanın ödülü beraat oldu bu günlerde,ve ben ortalığın cayır cayır olduğu anlarda kaybettim insanlığımın iyi yanını , kötülere benzememek isteyişimin önünde hiçbir engel yoktu ama aşk'ın üvey evladı nefret sardı dört yanımı - ne de olsa öksüz kalmıştım... aşk terketti şehri ki insanlıktan yoksun kalan yerde ne işin var diye sorgulansa müebbet yerdi ,biliyordu...kaybeden biz olduk bu savaşı oysaki savaş karşıtı bir özgürlük savaşçısı olmamızdaki ironiyi anlamayanların hunharca işkencelerine katlanmıştık,sonrası...sonrası elimizde kalan mazinin ucu yanmış fotoğrafları bile değildi artık ; kırık dökük bir çeçevenin içinde yazan bir kaç satır okunuyordu ; 
                                                                uzandım usulca cıgarama
                                                                yanan ömrüme katık...
                                                                ben o gün öldüm gülüm
                                                                bir daha ölmem artık......