11 Eylül 2018 Salı

toprağın özlemi

toprağı öğret bana , bıkma ama
geç anlarsam kızma,
şaşırma da öyle
ve yavaş davranırsam söylenme sesli sesli
güç olmasın de bana ; yüreklendir biraz

çünkü unuttum ben baba...
cesur olmak terketti beni yakın bir vakit
ve korkularım
korkularım artık benden,
ruhum ve bedenimden büyük
sonra heryer çıkmaz sokak

dedim ya toprağı öğret bana
hani ilk yaratıldığımız dedikleri
ve bıkma nolur
kendimden bir ben nasıl yaparım
öğret bana
hani çocukluğumda öğrettiğin kulaç
ve ağız şapırdatmadan yemek gibi , kızmadan

zaman dar senin doğduğun yerin sokakları gibi
ama hani dedim ya
güç olmasın de bana ; yüreklendir biraz
bana toprak olmayı öğret baba...


12 Şubat 2018 Pazartesi

Maviye çalan katil

Ağzı var dili yok , gözünden anlıyorsun desem
-değil !
Ve suskunluk bir hastalık gibi sarmış bacayı
ateş , ilk insanlarınkinden hallice ;
yıl ikibin bilmem kaç gene sevgili , hani senin dediğin gibi

Göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş fukaralığımız
Sevgiye aç, bir tebessüme hasret,ve it gibi de olsan kar etmez, özlem
Özlem ki hatrımda kahverengi sıra siyah önlük
Aşkların en güzeli
Ahmed Arif'in sesi
'maviye çalar gözlerin' ben çoktan kayıp
gözlerimin gördüğü gibi saklasam, yapamam
çünkü Bencilliğim ilk cinayetim

Ellerime bulaşan kahkahalar hala taze
doğduğum toprakların kuraklığından gayrı
denizi ilk görüşümde kırılmam, savrulmam
Dört bir yana
Ve kendi cinayetim
çünkü her yan sevgilim
Her yan apansız gözlerin ...

29 Ocak 2018 Pazartesi

94'ün Eylül'ü

klimalı arabalara gücümüzün yetmediği yıllardı o zaman ,
abimle aynı odayı kullanıp salondaki koltuklarda uyuduğumuz , tabi misafirler gittikten sonra
ve tatil için babamın haydi gidiyoruz demesini bekleyişler

sonrası ; kavurucu ağustosun ertesi 
10. doğum günüm , üflediğim ilk mum
hani Yıldız'ın ilk çıktığı o yaz , çocuk aklımla aşık oluşum
o dur ki walkman alıcam diye okul sonrası çalışmam
ve dönüp dönüp tekrar dinlemem sonra tekrar  ;

''açılır sonsuz kere yoluna güllerim
koparıp atsan da solmaz gönlüm nafile ...''  Yıldız'ın sesi ...

çok uzak değil 94'ün Eylül'ü oysaki





18 Ocak 2018 Perşembe

yoksa , geçmiş mi gelecek ?


  her saniye geçmişe eklenen bir zaman dilimiyse eğer , sanırım ''eskiden çok mutluyduk'' demek hiç eskimeyecek dilimizde..
ben de öyleydim , tabi benimkisi bir saniye öncesi değil , delorean'ı düşünmeye de gerek yok ama mutluydum evet

kafamın içinde sürekli dönüp duran bu soruların hiç bir cevabı yok , ya da var ama ben hiç ulaşamayacağım bir şeye mundar demekle meşgulüm..bilmiyorum
bazen pişmanlık duyuyorum,kararlarımı sorgularken buluyorum kendimi istanbulu izlerken,bu şehir diyorum , bu şehirde yaşayan herkes istanbula benziyor. asgari ücretle çalışırken Fatih'in arka sokakları , iş çıkışı telefonu eline alınca boğaza nazır ... öyle ya eşit olunabilen tek şey objeler artık

kaldığım yerden devam ediyorum  halen istanbulu izliyorum , mevsime inat kar yağmamış daha yağmur da 3.lig takımı tribünü gibi ha var ha yok .. her şey yarım , şehir uyur uyanık , kediler mart'ı beklemeden aceleci ,sokaklar köprüye inat karanlık ve ben kafamdakilerin hepsine cevapsız bu satırları okuyanlara cinayetime giden sürecin ipuçlarını yazıyorum , ruhum bedenime hapis özgür bırakmak ölümüme sebep  ve dilime bir türkü takılıyor eskilerden ...

nice sultanları tahttan indirdi / nicesinin gül benzini soldurdu / nicesini dönmez yola gönderdi...

bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm...