29 Ocak 2018 Pazartesi

94'ün Eylül'ü

klimalı arabalara gücümüzün yetmediği yıllardı o zaman ,
abimle aynı odayı kullanıp salondaki koltuklarda uyuduğumuz , tabi misafirler gittikten sonra
ve tatil için babamın haydi gidiyoruz demesini bekleyişler

sonrası ; kavurucu ağustosun ertesi 
10. doğum günüm , üflediğim ilk mum
hani Yıldız'ın ilk çıktığı o yaz , çocuk aklımla aşık oluşum
o dur ki walkman alıcam diye okul sonrası çalışmam
ve dönüp dönüp tekrar dinlemem sonra tekrar  ;

''açılır sonsuz kere yoluna güllerim
koparıp atsan da solmaz gönlüm nafile ...''  Yıldız'ın sesi ...

çok uzak değil 94'ün Eylül'ü oysaki





18 Ocak 2018 Perşembe

yoksa , geçmiş mi gelecek ?


  her saniye geçmişe eklenen bir zaman dilimiyse eğer , sanırım ''eskiden çok mutluyduk'' demek hiç eskimeyecek dilimizde..
ben de öyleydim , tabi benimkisi bir saniye öncesi değil , delorean'ı düşünmeye de gerek yok ama mutluydum evet

kafamın içinde sürekli dönüp duran bu soruların hiç bir cevabı yok , ya da var ama ben hiç ulaşamayacağım bir şeye mundar demekle meşgulüm..bilmiyorum
bazen pişmanlık duyuyorum,kararlarımı sorgularken buluyorum kendimi istanbulu izlerken,bu şehir diyorum , bu şehirde yaşayan herkes istanbula benziyor. asgari ücretle çalışırken Fatih'in arka sokakları , iş çıkışı telefonu eline alınca boğaza nazır ... öyle ya eşit olunabilen tek şey objeler artık

kaldığım yerden devam ediyorum  halen istanbulu izliyorum , mevsime inat kar yağmamış daha yağmur da 3.lig takımı tribünü gibi ha var ha yok .. her şey yarım , şehir uyur uyanık , kediler mart'ı beklemeden aceleci ,sokaklar köprüye inat karanlık ve ben kafamdakilerin hepsine cevapsız bu satırları okuyanlara cinayetime giden sürecin ipuçlarını yazıyorum , ruhum bedenime hapis özgür bırakmak ölümüme sebep  ve dilime bir türkü takılıyor eskilerden ...

nice sultanları tahttan indirdi / nicesinin gül benzini soldurdu / nicesini dönmez yola gönderdi...

bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm...